Şiirlerime koku veren kelimlerin diyarına, türkülerime hüzün katan aşkların diyarına, her dağına ve her nehrine bir türkü yakılmış hafızaların diyarına, güzel Ağrı’mıza bir katkı sunmak için 2014 Yılında İstanbul İlinden taşındım...
Beni buraya getiren Dostoyevski’nin “değişmek için ya şehrin değişmeli yâda şehre yeni bir insan gelmeli” söylemindeki sevda değildi...
Belki beni yeni tanıyanlar için öyleydi ama benim için asla öyle değildi. Çünkü benim için Ağrı yeni bir şehir değildi...
Beni buraya getiren hafızama kazınmış manzaralar ve yarım kalmış bir hikâyemdi. Yarım bir hikâyeydi çünkü sokaklarında büyüdüğüm köyümden tutun da avlusunda volta attığım okulların hepsi bu şehirdeydi...
Benim hikâyem yarım kalmıştı çünkü geleceğime bakan remıldar molladan aileme, ailemden hocalarıma kadar herkes benim için efsunlanmış sihirli bir kehaneti dillendiriyordu. Bu kehanet, büyük bir adam olacağımı iddia ediyordu...
Ve ben bu büyük adamı İstanbul’daki metro köşelerinde, tramvay duraklarında, kuyruğu bitmeyen adliye koridorlarında göremiyordum. Bir şeyler eksikti. En nihayetinde şu sonuca vardım: benim hikâyem başladığım yerdeydi ve orda bitmeliydi. İşte bu fikrin yelkenli gemisi beni Ağrı İline getirdi...
Geldiğim günden bugüne şehrim için ve insanlarımız için hep en iyisini düşünmeye gayret ettim. Bağlı bulunduğum kurumun her genel kurulunda, bölgenin tüm sorunlarını gündemleştirerek bunun mücadelesini verdim...
Kültürel aktivitelere öncülük ettim ve etmeye gayret ettim... Her iyi fikrin Atlas’ı olmaya gönüllü oldum. Bir an için bütün bunları kendimi övmek için yazıyorum gibi algılanmaması için bana bunları yazdıran hüzünlü bir hikâyeyi sizlerle paylaşacağım.
Aradan çok zaman geçtiğinden olacak ki net tarihini hatırlamamakla birlikte sanırsam 2015 -2016 yılıydı...
Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi’nin Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Yüksek Okulunu açabileceğini birkaç yerden duyunca sevincimden hemen soluğu Üniversitede aldım..
Türkiyenin en güzel kampüslerinden birinin ortasına dikilmiş ve eskitilmiş mimarisiyle insanı eğitime sevkeden rektörlük binasının koridorlarında en yetkili kişilerden birini aradım...
Beni şuan ismini hatırlayamadığım bir hocamızla görüştürdüler. Yukarıda anlattığım hikâyenin kahramanı olmaya aday biri olarak gururlu ve doludizgin cümlelerle bu fakültenin hemen açılmasını, Diyadin İlçesinin harika kaynaklarının olduğunu, bunun Diyadin İlçesi için mükemmel bir şey olacağını ve Üniversite idaresinin isimlerinin ölümsüzleşeceğini heyecanla anlattım...
Hocamızda düşüncemin çok iyi olduğunu, fakat Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi’nin birçok fakültesinin ilçelerde olduğunu, eğitim kaygısının dışındaki faktörler sebebiyle ilçelerde açıldığını, öğrenci bulmada zorluk çektiklerini ve bu nedenle böyle bir şey olacaksa bile Ağrı İl merkezinde olması gerektiğini belirtti...
Bütün bu güzel cevaplarına ek olarak beni etkileyen ve ikna eden şu cümleyi kurdu:” Eğer bir ilde Üniversite şehri değiştirecek kadar büyümezse şehir üniversiteyi değiştirir.”
Bu cümleye karşı bir şey diyemeyeceğimi anlayan hocamız savaş meydanında rakibini yenmiş bir gladyatör edasıyla beni uğurladı..
Düşünüyordum ve hocamız bazı noktalarda haklıydı; Ağrı küçük bir şehirdi, Üniversite büyümeliydi, Taşlıçay, Patnos ve Doğubayazıt’a fakülteler verilmişti ve gerçekten o dönem belki şuanda da öğrenci tercih etmiyordu, sırf bir ilçeye katkı olsun ve politik destek artsın diye de fakülte verilmemeliydi...
Ama ya Diyadin! Ya Kaplıcaları! Boşa akan o kadar sıcak su!
Zaten o suyun bitmeyeceğini anlatan hikâyeler de başını almış gitmişti. Şifa içinse onlarca efsane vardı..
Peki, tamam!..
Gerçekten Üniversite şehri değiştirecek kadar büyük olmalıydı ve gerçekten hocamızın fikrine ikna olmuştum...
Ama Ağrı merkezde kaplıca yoktu?
Gerçi sondajla çıkarılacağını söylemişlerdi. Ne de olsa Sıcak suya kaynaklık eden Tendürek Dağı 70 KM uzaktaydı...
Mühendisler o kadarını da hesaplayabilirdi diyerek kendimi zar zor ikna etmiştim. Her neyse ben bunun üzerine hikâyemin kahramanına yeni bir serüven ararken hocamızın yukarıdaki fikri doğrultusunda yapılan sondaj çalışmalarıyla çıkan sıcak suya güvenilerek Ağrı Havaalanının hemen yanında harika bir projeye milyonlarca lira harcanıp bir tesis kurulumuna başlanmıştı...
Takvimler 2023 yılına dayandığında tesis tamamlanmış, hatta tesisin işletilmesi için çok yakın bir tarihte ihale de yapılmıştı...
Her şey yolundaydı...Havaalanına bir yakınını almaya giden veya bir yakını bırakan hemen herkes yapılmış olan o güzel havuzlarda yüzmeyi hayal ediyordu..
Üstelik Fizyoterapi için kurulan saunalı, hamamlı ve özel havuzlu odaları herkes merak ediyordu. Gelin görün ki her hikâyede bir şeyler ters gider ya işte bu hikâyede de bir şeyler ters gitti. Hikâyeleri, fikirleri var eden ve ölümsüzleştiren şey aksiyondur ya işte onun tam zamanı gelmişti...
Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Yüksek Okulu için en ideal yerin Diyadin olduğunu söylediğimde hocamızın “Taşlıçay’a da fakülte verdik ne oldu öğrenci gitmiyor” şeklindeki dalgakıran etkisi gösteren cevabı gibi bir aksiyon yoktu burada...
Çok basit bir aksiyondu ve her şeyi heba etti. Ne oldu biliyor musunuz? SONDAJLA ÇIKARILAN SICAK SU ARTIK ÇIKMIYORDU! Kaynak tükenmiş ve Eleşkirt ovasının derin yarıkları suyu kılcal damarlarına çekmişti.
Böylece fikir ve aksiyon tam bir hikâye oldu ama ya sonuç? Sonuçta ne mi oldu?
-Milyonlarca lira, diğer ilçeler için haklılığı tartışmaya açık olsa duygulanmakta geç kalınmış bir fikrin kurbanı oldu...
-Diyadin’e gelen her kaymakam, yeni bir tanıtım reklamı ile bol kaynaklı kaplıcalarının tanıtımını yapıp hani bir umut bir yatırım ile ilçeyi kalkındırırım derken, korkuluğa dönüşen koca koca tesisler atıl durumda kaldı...
Ee sonra ne mi olacak?
-Yeni nesil politikacılarımız da aynı kaygılarla şehrin veya ilçenin niteliğine bakmaksızın pazılın bütün parçalarını birleştirmeden sağlıksız karar verecek...
-Yeni Diyadin’ler, yeni fikirler ve yeni kurbanlar olmaya devam edecek.
- Eski ve Yeni Van Caddesinde Satranç oynanan birkaç kahve dışında her yerde şehrimizi kurtarmaya aday politikacılar konuşulacak.
-Bir kahraman kendi hikâyesini yazmaya çalışacak ama geç kalınmış fikirler, onun önünde yeni nesil Abdi Ağalar olmaya devam edecek. Abdi ağalar da İnce Memed’ler de bitmeyecek.
Yorum yazarak Kent04 Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Kent04 hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Kent04 editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Kent04 değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Kent04 Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Kent04 hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Kent04 editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Kent04 değil haberi geçen ajanstır.